Sevgili Atlasım,
Seni nasıl büyüteceğimizi öğrenmek için dersimize çalışmaya sen gelmeden başladık biz (peki, daha çok annen diyelim). Güneşe koyup suyunu versek büyümeyeceğinden ve yerini yadırgamaktan daha ciddi problemlerin olabileceğinden, dersimizi de epey ciddiye aldık. Başta Tracy (Hogg) ve Ayşe (Öner) teyzelerin olmak üzere kendimize özel hocalar tuttuk, külliyatlarını yedik yuttuk.
Annen “bak burası önemli” diyip bana kitapları bütün bütün okutmaya çalıştı. Bazı bölümler gereksizdi zira teoride seni emzirebilecek kadar gelişsem de bu fıtratımda yoktu. O dönemde emin oldum, biz erkekler için askerlik neyse kadınlar için de hamilelik ve çocuk sahibi olmak anılarını/bildiklerini paylaşma arzusu açısından benzer deneyimler. (Biz erkeklerin askerlik anıları daha sınırlı olabilir.) Çocuğu 7 aylık olan da anlattı, 20 yaşında olan da… Haliyle herkes kendi reçetesini yazıyordu, örneğin kundaklanırsan uyuyacaktın ama kundak zararlıydı da, gündüz uyumayacaktın ki gece uyuyaydın, ilk fırsatta odana kendi yatağına geçecektin ya da anne sevgisinden mahrum kalmaman için ben salonda yatacaktım, yüzüstü yatmayacaktın yan yatacaktın ama iki yana yatacaktın ki kafa şeklin bozulmasın falan filan.
Dedim ya çalıştık, henüz doğmamış seni yatağımıza ne zaman alıp almayacağımızı konuşurken tartıştık, benim sana güven vereceğim annenin de sevgi vereceği üzerine anlaştık, sen kendini çok elletmesen de en az 6 masaj çeşidi öğrendik, uyumadığında saç kurutma makinesi çalıştırmayı bildiğimizden denedik (bugün o yüzden kaçıyorsun belkide o makineden) emzikten nasıl kopacağının planını yaptık ve sen bir kere bile emzik almadın. (aşkolsun)
Aklımızı kaybetmeye başladığımızı ilk düşündüğümde, renkli ve üç boyutlu ultrasonun çekilmemişti daha. Kendini kötü hissetme, biz senden önce de biraz böyleydik. Her ne yaparsa iyi yapmak isteyen, hatalarından öğrenmek yerine başarılarından gurur duymayı tercih eden bir kuşağın fertleriydik. Senin için en iyisini yapmak isterken sanırım bir yandan beşeri kariyerimizde de yeni başarı hikayeleri yazmak istiyorduk/istiyoruz.
Neyse gel zaman git zaman sen doğdun ve sonrası zaten cümbüş. Artık evin içinde, sırtlarında “hatalıysam uyar” yazan iki araç gibi seyir halindeyiz. Annen, her ne kadar söylemese de, eminim zaman zaman babalık ehliyetime el koyup beni trafikten men etmek istiyor. Benim de onu resetlemek istediğim zamanlar var tabi. Somut ol baba dersen mesela bazen kakan (kimyasal silah statüsünde sayılacak kadar) kötü kokuyor ve kazayla “pööööf Atlas” dersem yılın babası olmak için topladığım tüm puanlar bir kerede yanıyor. Çünkü eğer sen de kakandan soğursan yapmayabilirsin, ilerde söylemeyebilirsin, aşırı titiz olabilirsin gibi tatsız senaryolar var. O yüzden bezini her açtığımızda şampiyonluk kutlamasına bağlıyoruz, peki ya bu da başka tuhaf sonuçlar doğurursa, kakasıyla aşırı barışık bir insan olmak da acayip şeyler yaptırabilir insana sonuçta.
Eldeki bilgilere göre seni sıkıştırarak sevmemem gerek (tatlıyı gözünle yemelisin gibi birşey) zira benden kaçamamak sende çaresizlik ve güçsüzlük duyguları uyandırabilir, bunu istemeyiz. Birşeyi yapman için sana ödül vermekle seni rüşvete alıştırmak arasındaki çizgi çok ince (yani bence). Bazen bakışında yakalıyorum, sanki “bunlar hiç susmayacak mı?” diye bakıyorsun… Haklısın ama kitaplar da ne yaparsanız anlatın diyor o yüzden muhabbet bazen “baba nefes aldı verdi, aldı verdi” detayına iniyor, idare et. Birey olduğunun farkına varman ve kişilik gelişimin için sana ne giymek istediğini soracağımız günler yakın, kim bilir neler olacak.
Bu yazıyı yazarken aklıma, bizim yurda sıkça arkadaşlarını görmeye gelen bir arkadaşın çocukken başından geçen bir olay geldi. Bu abin böyle 5 – 6 yaşındayken filan sanırım, bir gece çişi için kalkıyor, karanlıkta güç bela tuvaleti buluyor ve olayın tam ortasında babası haykırarak uyanıyor ve onu da uyandırıyor çünkü tuvalet yerine onların yatak odasına gitmiş, babasını ıslatıyor. Seslere anne de uyanıyor ve babayı anında susturup “bırak devam etsin sakın ses çıkarma travma olur” diyor, arkadaş da bitirip yerine yatıyor. (yanlış hatırlamıyorsam anne pedagogdu.) Acaba bu hikayeden çıkması gereken ders “aşırı titizlenirsek durumların yüzümüze gözümüze bulaşacağı” olabilir mi? Belki de kıdemli anne babaların dediği gibi “doğan büyüyor be!”
Dur gelip bi öpeyim ben seni, uyurken sıkıntı olmaz (di mi? 🙂 )
Baban
bir baba yazar! 🙂 devam edin lütfen harika yazılar! bu arada benim sıpanın kakası bildiğiniz biyolojik silah! sanırım 3 gündür kabız olmasının sorumlusu benim! o son “oğluum ne yedin laaan sen?” sorusunu sormayacaktım!
BeğenLiked by 1 kişi
Geçenlerde psikanaliz seminerlerinde de konuştuk. Bu ebeveynlik meselelerinin bir ‘ideal’i yok. ‘Yeterince iyi’ bakım verip sonrasını psikoterapistlere/psikanalistlere bırakmak en iyisi galiba. Her insanın geçtiği ruhsal aşamalardan yeni doğan bebekler de geçecek. Ayrışabilmek için öfke duyacak, sır tutacak… Bunları konuşacağı arkadaşları olacak, yetişkin olduğunda da kendini anlamayı öğrenmek için istiyorsa bir psikoterapisti/analisti. ‘Good enough’ olsun, bizim olsun.
BeğenLiked by 1 kişi
Güzel kesitler. Henüz baba değilim ama gözümde o kadar kişi, o kadar farklı sahneler canlandı ki, bazı paragrafları acaba bana başka sahneleri de anımsatır mı diye tekrarla okudum. Allah Atlaspare’nin ömrünü sağlıklı mutlu kılsın. Sevgiler.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler, selamlar!
BeğenLiked by 1 kişi
Yazılar akıp gidiyor. Devamını bekliyoruz.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler, devamı gelecek. Selam!
BeğenBeğen
sevgili Soydan, yazilarina bayildim, cok icten, cok sefkatli, cok gercekci ve cok eglenceli 🙂 bizim oglan Ege de 4 Eylul 2013 dogumlu, yani Atlas’in gectigi sureclerden es zamanli geciyor. Bu yuzden de yazilarinda kendimden, esimden, hepimizden birseyler buldum, cok hosuma gitti. Ilgiyle takibindeyiz ailecek. Sevgiler
BeğenLiked by 1 kişi
Ne güzel mesaj 🙂 Çok teşekkürler, ben de iade-i ziyaret yapıp blogunuza uğradım, çok keyifli görünüyor – yolumuz o tarafa düştüğünde belki karşılaşırız 🙂 Ege’ye ve eşinize de sevgiler!
BeğenBeğen
Haha, doğal süreç destekleyici bir yaklaşıma sahip olan bir pedagog olarak son paragraf daki hikayeye çok güldüm;)
BeğenLiked by 1 kişi
🙂 bu yaklaşımın bir adı olduğunu bilmiyordum, biz de arkadaş ilk anlattığında siviller olarak çok gülmüştük – unutamamışım da
BeğenBeğen
çok güzel bir yazı, yalnız değilmişiz
BeğenLiked by 1 kişi
gülümseyerek okudum tüm yazıyı 🙂 elinize sağlık 🙂
BeğenLiked by 1 kişi